BLACK WİNTER

Karlı bir geceydi. Gelecekten gelen Alex, zaman makinesini gizlediği tepeden devasa kaleyi izliyordu. Kale, binlerce yıl önce yıkılmış bir medeniyete ait olan bu bölgede hâlâ dimdik ayakta duruyordu. Ancak burada bulunmasının bir sebebi vardı: Geleceği kurtarmak.

Alex, kendi zamanında çökmüş bir dünya bırakmıştı. Teknoloji insanları ileriye taşımış, ancak aynı hızla mahvetmişti. Kaderi değiştirebilecek tek şey, bu kalenin derinliklerinde saklı olan antik bir güç kaynağıydı. Ancak bu kaleyi ele geçirmek kolay olmayacaktı. Çünkü içerdeki muhafızlar, teknolojiye yenik düşmemiş, eski büyü ve geleneklerle güçlendirilmiş savaşçılardı.

Alex, soğuk havanın etkisiyle nefesinin sis gibi dağıldığını gördü. Zırhındaki neon mavi ışıklar karanlıkta parlıyordu. Silahını eline aldı ve kaleye doğru adım attı. Sessizce ilerlerken, yerde karın üzerindeki eski muhafızların izlerini fark etti. Kale kapısına yaklaştığında devasa tahta kapının ardında bir hareketlilik hissetti. Düşmanları onun geldiğini anlamış olmalıydı.

"Vakit daralıyor," diye mırıldandı Alex. Bir anda gökyüzünde bir yıldırım çaktı ve karanlık geceyi aydınlattı. Muhafızlar kapıyı açmış, kılıçlarını çekerek dışarı çıkmışlardı. Alex ise modern silahlarını kuşanarak hazırlandı. Bu, geçmiş ile geleceğin çarpışmasıydı. Kazanan taraf, sadece bu zamana değil, tüm zamanlara hükmedecekti.